İngilizcen O Kadar Kötü Değil, Sadece Yanlış 'Oyun Stratejisi Rehberini' Seçmişsin
Hiç böyle bir deneyim yaşadın mı?
Onlarca yıldır İngilizce öğreniyorsun, kelime kitaplarını bitirip bitirip yenilerine başladın, çok sayıda Amerikan dizisi izledin. Derslerde, uygulamalarda tekrarlayarak pratik yaptın ve kendini iyi hissettin. Ama gerçek dünyaya adım attığında, ister bir iş görüşmesi olsun ister yurt dışında bir kahve siparişi, ağzını açar açmaz beynin durdu. Ezberlediğin o kelimeler, pratik yaptığın o cümleler, hiçbirini hatırlayamadın.
O an, gerçekten hayatı sorgularsın. Onca yıllık çabanın boşa gittiğini hissedersin.
Peki sana söylesem ki, sorun aslında 'yeterince çabalamamak' ya da 'dil yeteneğin olmaması' değil?
Senin İngilizcen kötü değil; sen sadece acemi köyü ekipmanlarıyla tam seviye bir Büyük Boss'a meydan okumaya çalışıyorsun.
Her Konuşmayı Bir 'Oyun Seviyesi Geçme' Olarak Gör
Hadi bir bakış açımızı değiştirelim. İngilizce konuşmayı artık bir 'ders' olarak görmeyi bırak, onu bir seviye geçme oyunu olarak hayal et.
Her gerçek konuşma senaryosu – Starbucks'ta sipariş vermek, yabancı bir meslektaşla toplantı yapmak, uluslararası bir partiye katılmak – yepyeni bir 'seviye'dir.
Her seviyenin kendine özgü bir 'haritası' (ortam atmosferi), 'NPC'leri (konuştuğun kişiler), 'görev eşyaları' (temel kelime dağarcığı) ve 'sabit hamleleri' (sık kullanılan cümle kalıpları) vardır.
Oysa okulda öğrendiğimiz İngilizce, olsa olsa bir 'acemi eğitimi'ydi. Sana temel işlemleri öğretti ama sana belirli bir seviye için herhangi bir 'oyun stratejisi rehberi' vermedi.
Bu yüzden, yeni bir seviyeye eli boş girdiğinde ne yapacağını bilememen, gayet normaldir.
Ben de bir zamanlar öyleydim. Üniversitedeyken, çok sayıda yabancı müşterisi olan bir restoranda yarı zamanlı çalışıyordum. İngilizce bölümü öğrencisi olmama rağmen, müşterilerle karşı karşıya geldiğimde 'kibarca' nasıl sipariş alacağımı, şarap menüsünü nasıl tanıtacağımı, İngilizce rezervasyon telefonlarını nasıl cevaplayacağımı hiç bilmiyordum. Ders kitaplarındaki bilgiler burada hiçbir işe yaramıyordu.
Ta ki ihtiyacım olanın daha fazla 'İngilizce bilgisi' değil, bu restorana özel bir 'oyun stratejisi rehberi' olduğunu fark edene kadar.
Kişisel 'Oyun Stratejisi Rehberin' Sadece Dört Adımda
İngilizce öğrenmenin o ağır yükünü unut. Bugünden itibaren sadece tek bir şey yapacağız: Karşılaşacağın bir sonraki 'seviye' için kişisel bir rehber hazırlamak.
Adım Bir: Haritayı Keşfet (Gözlem)
Yeni bir ortama girdiğinde, hemen konuşmaya heveslenme. Önce bir 'gözlemci' ol.
Çevredeki 'NPC'ler ne konuşuyor? Hangi kelimeleri kullanıyorlar? Diyalog akışı nasıl? Tıpkı bir oyuna başlamadan önce haritayı ve Boss'un hamlelerini izlemek gibi.
Restoranda, diğer deneyimli meslektaşlarımın müşterilerle nasıl etkileşim kurduğunu dikkatle dinlemeye başladım. Nasıl selamlaşıyorlar? Yemekleri nasıl tavsiye ediyorlar? Şikayetleri nasıl ele alıyorlar?
Adım İki: Ekipman Topla (Kelime Dağarcığı)
Gözlemlerine göre, bu 'seviyenin' en temel 'ekipmanlarını' – yani yüksek frekanslı kelimeleri – listele.
O zamanlar, yaptığım ilk şey, menüdeki tüm yemek adlarını, malzemeleri, sosları (örneğin biberiye Rosemary, ballı hardal honey mustard, mayonez mayonnaise) araştırmak ve ezberlemek oldu. Bunlar, bu seviyede sahip olduğum en güçlü 'silahlardı'.
Eğer bir teknoloji şirketinde iş görüşmesine gideceksen, 'ekipmanın' muhtemelen AI
, data-driven
, synergy
, roadmap
gibi kelimeler olacaktır.
Adım Üç: Hamleleri Tahmin Et (Senaryo Oluşturma)
Bu senaryoda en olası konuşmaları, bir senaryo yazar gibi yaz. İşte bu senin 'hamle listendir'.
Örneğin, restoranda çeşitli 'senaryolar' hazırladım:
- Eğer müşteri çocuk getirirse: "Çocuk yemek takımı/koltuğu ister misiniz?" "Çocuklar ayrı bir çocuk menüsü mü ister, yoksa yetişkinlerle mi paylaşırlar?"
- Eğer müşteri bir çiftse (randevu için): "Kafeinsiz içeceklerimiz var..." "Daha yumuşak dokulu yemeklerimiz şunlar..."
- Genel sorular: "Tuvalet şurada." "Nakit ve kart kabul ediyoruz." "Şu an doluyuz, yaklaşık 20 dakika beklemeniz gerekebilir."
Adım Dört: Simülasyon Eğitimi (Rol Yapma)
Evde, kendi kendine konuş. Bir kişi iki rolü canlandırarak, az önce yazdığın 'senaryoyu' baştan sona pratik yap.
Bu biraz aptalca gelebilir ama etkisi şaşırtıcı. Bu, bir 'eğitim alanında' bir dizi komboyu kusursuz hale getirmek gibi.
Tüm bu 'stratejileri' hazırladığında, bir sonraki sefere aynı 'seviyeye' girdiğinde, artık panikleyen bir acemi olmayacaksın. 'Her şeyim hazır' gibi bir rahatlıkla, hatta antrenman sonuçlarını hemen test etmek isteyerek biraz heyecan duyacaksın.
Korkma, Cesurca 'Seviyeleri Aş'
"Peki ya karşıdaki senaryomun dışında bir şey söylerse?"
Panikleme. Karşıdakinin ne söylediğini hatırla ve eve döndüğünde bunu 'strateji kütüphanene' ekle. Stratejin giderek daha mükemmel hale gelecek ve 'savaş gücün' de giderek artacak.
"Telaffuzum ve gramerim kusursuz değilse ne olacak?"
Dilin özü iletişimdir, sınav değil. Karşıdaki seni anladığı sürece, zaten 'seviyeyi geçmişsindir'. Kalan detaylar, gelecekteki 'seviye aşmalarında' yavaş yavaş geliştirilebilir.
Bu yöntem, devasa ve belirsiz bir 'İngilizceyi iyi öğrenmek' hedefini, açık, uygulanabilir 'seviye geçme görevlerine' ayırır. Korkuyu ortadan kaldırır ve kontrol hissi verir.
Daha güvenli bir 'eğitim alanı' arıyorsan veya 'stratejini' hazırlarken yanında bir koça ihtiyacın varsa, Intent adlı bu aracı deneyebilirsin. Bu, yapay zeka çevirisi yerleşik olan bir sohbet uygulamasıdır; dünya çapındaki arkadaşlarınla stressiz bir şekilde iletişim kurabilirsin. Takıldığında, anlık çeviri sana yardımcı olabilir; kendi 'diyalog senaryonu' hazırlarken de ifadelerinin doğal olup olmadığını hızlıca kontrol etmek için kullanabilirsin.
Seviyeleri aşma yolculuğunda sana 'akıllı bir yol arkadaşı' gibi, canavar avlarken daha hızlı seviye atlamana yardımcı olur.
Bir dahaki sefere İngilizce iletişim kurman gerektiğinde, artık 'İngilizcem yeterli mi?' diye düşünme.
Kendine sor: 'Bu seviyenin stratejisi için hazır mıyım?'