10 yıldır İngilizce öğreniyorsun ama hala konuşamıyor musun? Çünkü hep karada yüzme öğrendin.
Senin de böyle çaresizliğe kapıldığın anlar oldu mu: Kelime kitaplarını bitirmiş, dil bilgisi kurallarını ezberlemiş, yüzlerce yabancı dizi izlemişsin ama İngilizce konuşma vakti geldiğinde, beynin bir anda boşalıveriyor?
Hepimiz sanırız ki, iyi İngilizce konuşanlar ya doğuştan yetenekli ya da dışa dönük insanlardır. Peki ya sana bunun yetenekle veya karakterle pek bir alakası olmadığını söylesem?
Gerçek şu ki: İngilizce öğrenmek, yüzme öğrenmek gibidir.
Tüm yüzme teorilerini su gibi ezberleyebilir, suyun kaldırma kuvvetinden kolunu çekme açısına kadar her şeyi net bir şekilde bilebilirsin. Ama suya atlamadığın sürece, sen sonsuza dek sadece bir “yüzme teorisyeni” olacaksın, yüzen biri değil.
Çoğumuzun İngilizce öğrenme şekli, karada yüzme pratiği yapmaya benzer. Çok çalışır, çok emek harcarsın ama bir türlü suya inmezsin.
Artık “Yüzme Teorisyeni” Olma, Suya Atla!
Çevrendeki akıcı İngilizce konuşanları düşün, onlar “daha zeki” değiller, sadece senden daha erken ve daha uzun süre “suyun içinde kaldılar”:
- İngilizce konuşmak zorunda oldukları bir ortamda çalışır ve yaşarlar.
- Yabancı arkadaşları vardır ve her gün “suyun içinde” iletişim kurarlar.
- Su yutmaktan korkmazlar, hatalar yaparak öğrenmeye cesaret ederler.
Gördün mü, anahtar nokta “karakter” değil, “ortam”. Karakteri değiştirmek zordur ama “suya girme” ortamı yaratmak, bunu şimdi yapabiliriz.
Birinci Adım: “Karşı Kıyını” Bul (Net Hedef)
Neden yüzme öğrenmek istiyorsun? Eğlence için mi, yoksa karşı kıyıya önemli birini görmeye gitmek için mi?
Sadece eğlence içinse, iki çırpınışla karaya çıkabilirsin. Ama karşı kıyıda gitmek zorunda olduğun bir neden varsa – örneğin arzu ettiğin bir iş fırsatı, derinlemesine öğrenmek istediğin bir kültür veya can dostu olmak istediğin bir arkadaş – o zaman her şeyi göze alıp var gücünle ileri doğru yüzersin.
Bu “gitmek zorunda olduğun” neden, senin en güçlü motivasyonun olacaktır. Bu, seni kendiliğinden şunu analiz etmeye iter: Şu an karşı kıyıya ne kadar uzağım? Ne tür bir “yüzme stiline” ihtiyacım var? Enerjimi nasıl dağıtmalıyım?
Eylem: Artık “iyi İngilizce öğrenmek istiyorum” deme. Bunu somut bir hedefe dönüştür: “Üç ay sonra yabancı müşterilerle 10 dakikalık günlük bir sohbet yapabilmek istiyorum” veya “yurt dışına seyahat ettiğimde kendi başıma yemek sipariş edip yol sorabilmek istiyorum”.
İkinci Adım: Hedef “Boğulmamak”, Olimpiyat Altını Değil (İngilizceyi Araç Olarak Gör)
Yüzmeye yeni başlayan birinin hedefi nedir? Mükemmel kelebek yüzme stiliyle yüzmek midir? Hayır, önce batmamayı, nefes alıp verebilmeyi ve ilerleyebilmeyi garantilemektir.
İngilizce de aynıdır. Öncelikle bir iletişim aracıdır, 100 puan almayı gerektiren bir bilim değil. Her dil bilgisi detayını bilmene gerek yok; tıpkı Türkçe konuşurken “mi, mısın, mı” gibi eklerin tam olarak nasıl kullanıldığını net bir şekilde açıklayamayabilmemiz gibi, bu durum iletişimimizi engellemez.
Artık “telaffuzum standart mı?” veya “bu cümlenin dil bilgisi mükemmel mi?” gibi şeylere takılma. Karşıdaki senin ne demek istediğini anladığı sürece, başarılısın demektir. Karşıya “yüzdün”!
Unutma: Eğer Türkçe bile konuşamadığın bir konu varsa, İngilizce akıcı bir şekilde konuşabilmeyi bekleme. İletişim yeteneği, mükemmel dil bilgisinden daha önemlidir.
Üçüncü Adım: Su Yutmaktan Korkma, Bu Kaçınılmaz Bir Yol (Hataları Kucakla)
Kimse doğuştan yüzme bilmez. Herkes ilk suyu yutarak başlar.
Başkalarının önünde hata yapmak gerçekten utanç verici olabilir ama bunlar en hızlı ilerleme kaydettiğin anlardır. Her su yuttuğunda, içgüdüsel olarak nefesini ve duruşunu ayarlarsın. Her yanlış konuştuğunda, bu sana doğru kullanımı hatırlaman için bir fırsattır.
Akıcı İngilizce konuşanlar hata yapmıyor değiller; aksine, onların yaptığı hatalar, senin pratik yapma sayından bile fazladır. Onlar “su yutma” hissine çoktan alışmışlardır ve çırpınmaya devam ettikleri sürece, her zaman suyun üstünde kalabileceklerini bilirler.
Nasıl “Suya Girilir”? Sana Özel Bir “Yüzme Havuzu” İnşa Etmekle Başla
Peki, tüm bunlar anlaşıldı, nasıl “suya girilir”?
1. Hayatını “İngilizce Modu”na Al
Bu, “boş zamanlarında İngilizce çalışmak” demek değil, “İngilizce ile yaşamak” demektir.
- Telefonunun, bilgisayarının sistem dilini İngilizceye çevir.
- Sevdiğin İngilizce şarkıları dinle ama bu sefer sözlerinin ne anlama geldiğini araştırmaya çalış.
- Sevdiğin yabancı dizileri izle ama altyazıları İngilizceye çevirmeyi, hatta altyazıları kapatmayı dene.
- İlgi alanlarına göre yabancı blog yazarlarını takip et; ister fitness, ister güzellik, ister oyun olsun.
Anahtar nokta, İngilizceyi zaten yapmaktan hoşlandığın şeyleri yapmak için kullanmak. İngilizce'nin artık bir “öğrenme görevi” olmaktan çıkıp “hayatının bir parçası” haline gelmesini sağla.
2. “Sığ Su Alanı”ndan Çırpınmaya Başla
Kimse senden ilk günden derin su alanına meydan okumanı beklemiyor. Küçük şeylerden başla, güven inşa et.
- Bu haftanın hedefi: İngilizce bir kahve sipariş etmek.
- Gelecek haftanın hedefi: Sosyal medyada sevdiğin bir blog yazarına İngilizce yorum yapmak.
- Bir sonraki hafta: Bir dil partneri bul ve 5 dakikalık basit bir sohbet yap.
Dil partneri bulmak demişken, bu belki de en etkili ve aynı zamanda en korkutucu adım olabilir. Peki ya iyi konuşamamaktan endişeleniyorsan, utanmaktan korkuyorsan veya karşı tarafın sabırsız olmasından çekiniyorsan ne olacak?
İşte o zaman, Intent gibi bir araç sana çok işine yarayabilir. O, senin özel “yüzme koçun” ve “can simidin” gibi. Üzerinde Türkçe öğrenmek isteyen dünyanın dört bir yanından dil partnerleri bulabilirsin, herkes öğrenci olduğu için daha hoşgörülü bir zihniyete sahiptir. En güzeli de, yapay zeka destekli gerçek zamanlı çeviri özelliği bulunmasıdır. Takıldığında ve konuşamadığında, çeviri özelliği bir can simidi gibi hemen sana yardım eder, iç rahatlığıyla “yüzmeye” devam etmeni sağlar ve bir kez utandığın için karaya geri dönmezsin.
Intent üzerinde, için rahat bir şekilde “sığ su alanı”ndan başlayabilir, yavaş yavaş güven inşa edebilirsin; ta ki bir gün kendini rahatça “derin su alanına” yüzmüş bulana kadar.
Artık kıyıda durup suda özgürce yüzenlere imrenme.
İngilizce öğrenmek için en iyi zaman, her zaman şimdidir. O sıkıcı kuralları ve mükemmellik takıntısını unut, çocuk gibi yüzmeyi öğrenir gibi suya atla, eğlenmeye başla, çırpınmaya başla.
Çok geçmeden fark edeceksin ki, “İngilizce konuşmak” gerçekten de o kadar zor değilmiş.