İngilizceniz “kusursuz” olsa da yabancılar dinleyince neden şaşkınlıkla başını sallıyor?
Hiç böyle bir deneyim yaşadınız mı?
Yabancı bir arkadaşınızla sohbet ederken, her kelimeyi doğru söylediğinizden ve dilbilgisinizin kusursuz olduğundan emin olmanıza rağmen, karşınızdakinin ifadesi tuhaflaşıyor ve ortam anında buz kesiyor.
Ya da bir çeviri uygulaması kullanarak kendinize göre çok doğal ve yerel duran bir ifade gönderiyorsunuz, ancak karşıdan gelen cevap: "Sorry, what do you mean?"
Genellikle bir yabancı dil öğrenmenin, tıpkı bir makineyi monte etmek gibi, sadece kelime ezberlemek ve dilbilgisi kurallarını öğrenmek olduğuna inanırız; parçalar doğru olduğunda, makine çalışır. Ancak en önemli noktayı gözden kaçırırız: İletişim bir makine monte etmek değil, bir yemek pişirmektir.
İletişimin Sırrı, “Malzemelerde” değil, “Pişirme İnceliğindedir”
Şef olduğunuzu hayal edin.
- Kelime dağarcığı, elinizdeki çeşitli malzemelerdir: biftek, patates, domates.
- Dilbilgisi, temel pişirme adımlarıdır: önce yağı koymak, sonra soğan, zencefil ve sarımsak eklemek.
Çoğu insan burada durur. Malzemelerin taze (geniş kelime dağarcığı) ve adımların doğru (dilbilgisi hatasız) olduğu sürece, lezzetli bir yemek yapabileceklerini düşünürler.
Ancak gerçek "usta şefler" bilir ki, bir yemeğin başarısını veya başarısızlığını genellikle görünmeyen şeyler belirler: pişirme inceliği, baharatlandırma ve yiyen kişinin damak zevkini anlamak.
İletişimde "yerinde ve uygun" olmak işte budur. Bu, doğru konuşmanızdan ziyade, konuşmanızın "rahatlatıcı" ve "uygun" olup olmadığıyla ilgilidir.
En basit örnekle açıklayalım.
İngilizceyi yeni öğrenen bir arkadaş, yaşlı bir yabancı müşteriyle karşılaştığında heyecanla "How are you?" diye selamlıyor.
Dilbilgisi ve kelime dağarcığı açısından, bu cümle %100 doğrudur. Ancak bu, değerli bir misafiri ağırlarken doğrudan önüne sıradan bir salata koymak gibidir. Yanlış olmasa da, yeterince resmi gelmez, hatta biraz özensiz bile durabilir. Böyle bir durumda, daha ağırbaşlı bir "How do you do?" ifadesi, özenle hazırlanmış bir başlangıç tabağı gibi olur ve tüm yemeğin seviyesini anında yükseltir.
"Doğru" konuşmak tekniktir; "yerinde ve uygun" konuşmak ise sanattır.
Dikkat! "Ustalık Yemeğinizi" "Felaket Bir Yemeğe" Dönüştürmeyin
Kültürlerarası iletişim, uzaktan gelen bir misafir için yemek pişirmek gibidir. Misafirin damak zevkini ve kültürel yasaklarını anlamanız gerekir; aksi takdirde, sizin "enfes lezzetleriniz" onun gözünde "felaket bir yemeğe" dönüşebilir.
Gerçek bir hikaye duymuştum:
Çinli bir heyet Japonya'yı ziyaret eder. Ülkelerine dönerken, Japon tarafı, heyet başkanlığını yapan kadın lidere zarif bir "tanuki" (rakun köpeği) seramik heykelciği hediye eder.
Japon tarafı, tanukinin Japon kültüründe bolluk, şans ve işlerin yolunda gitmesini simgelediğini ve bunun harika bir iyi dilek olduğunu düşünmüştür.
Ancak Çinli başkan şaşkınlıkla bakmıştır. Çünkü bizim kültürel bağlamımızda, "tilki" veya "tanuki" genellikle "kurnazlık" veya "tilki cini" gibi olumsuz kelimelerle ilişkilendirilir. İyi niyetli bir dilek, kültürel "baharatlandırma" farkı nedeniyle neredeyse bir hakarete dönüşüyordu.
Bu tıpkı acı yemeyen bir Guangdonglu arkadaşınıza, sizin için enfes bir lezzet olan Maoxuewang (acı bir Sichuan yemeği) ikram etmeniz gibidir; sizce harika olsa da, o acıdan konuşamayabilir.
Çoğu zaman, iletişimdeki engeller dil farklılığından değil, kültürel arka planlardaki ayrılıktan kaynaklanır. Genellikle farkında olmadan kendi "yemek kitabımızla" (kültürel alışkanlıklarımızla) başkalarına yemek pişirir, ancak "Sen hangi tadı seversin?" diye sormayı unuturuz.
Nasıl Bir İletişim “Usta Şefi” Olunur?
Peki, iletişimin "inceliğini" nasıl kavrar ve her diyaloğun tam yerinde olmasını nasıl sağlarız?
-
Sadece "yardımcı aşçı" olmayın, "tadımcı" olun. Sadece kendi görüşlerinizi aktarmakla kalmayın, karşı tarafın tepkilerini gözlemlemeyi de öğrenin. Onun bir mikro ifadesi, bir duraksaması, sizin "yemeğiniz" hakkındaki bir değerlendirme olabilir. Daha çok dinleyin, daha çok gözlemleyin, daha çok hissedin ve yavaş yavaş iletişim "damak zevkinizi" geliştirin.
-
"Misafirlerinizi" tanıyın. Kiminle konuşuyorsunuz? Yakın bir arkadaş mı, yoksa ciddi bir iş ortağı mı? Genç biri mi, yoksa bir büyüğünüz mü? Diyalog rahat bir partide mi, yoksa resmi bir toplantıda mı geçiyor? Tıpkı bir şefin farklı misafirlere göre menüyü ayarlaması gibi, biz de farklı kişilere ve durumlara göre iletişim tarzımızı ayarlamalıyız.
-
Bir "AI Yardımcı Aşçısına" sahip olun. Küreselleşen günümüzde, dünyanın her kültürel "yemek kitabına" hakim olmamız mümkün değil. Ancak şanslıyız ki, teknoloji bize yardımcı olabilir.
Şöyle bir aracı hayal edin: Sadece "malzemeleri" (kelimeleri) çevirmekle kalmıyor, aynı zamanda bu "yemeğin" (bu ifadenin) karşı tarafın kültüründe nasıl bir tadı olduğunu, hangi "pişirme inceliğiyle" (tonlamayla) söylenmesi gerektiğini de size söyleyebiliyor, ne kadar harika olurdu, değil mi?
İşte Intent tam da bunu yapıyor. O sadece bir çeviri aracı değil, kültürü anlayan bir iletişim asistanı. Dahili yapay zekası, konuşmanın derin anlamını ve kültürel bağlamını anlayarak, "kültürel uyumsuzluktan" kaynaklanan yanlış anlaşılmaları önlemenize yardımcı olur ve söylediğiniz her cümlenin karşı tarafa rahat ve saygılı gelmesini sağlar.
Dünyanın dört bir yanından insanlarla iletişim kurmanız gerektiğinde, Intent'in sizin "AI yardımcı aşçınız" olmasına izin verin ve her iletişimi keyifli bir "gastronomi yolculuğuna" dönüştürmenize yardımcı olsun.
Sonuç olarak, dilin nihai amacı ne kadar kelime bildiğinizi göstermek değil, başka bir kalple bağ kurmaktır.
Gerçek bir iletişim ustası, üstün hafızaya sahip bir "bilgiç" değil, insan ruhunu anlayan "duyarlı bir kalp"tir.
Dileriz ki hepimiz, sadece tarif ezberleyen bir "çırak" olmaktan çıkıp, diliyle sıcaklık ve güven pişirebilen bir "iletişim şefi" olabiliriz.